7 Aralık 2010 Salı

Tramvay Sevgiler...




Gözlerinin düştüğü yerler asıl olunması gereken yer… Gözlerin nereye düşüyor kim bilir düştüğü yerlerde ne sancılara gebedir… Sonuçlarına nedensiz bağlanışların olduğu yolların sonunda olduğum yer… Uzaklara doğru atılan her adımda hissedilen her acıda hesapsız sorgular var… Adını koymak olsaydı attığın bu imzalarda mühürlediğin yüreklerde anlamlar yüklemek kolay olurdu…

Bu evde son gecem diyorsun gitmek istenilen yerler var biliyorum benimde oldu belki de dünyanın da… Hayallerde yaşayan o yerlerden yapmalı harcına biraz sevgi biraz sadakat azıcık huzur katmalı… Sadece hayallerde olacak olan senin dokunamayacağın bozamayacağın sevgiler inşa etmeli… Yüreksizliğinden aşınmayacak temelleri olmalı bencilliğinden etkilenmeyecek kolonları ve her gidişinle ortaya çıkan sarsıntılarda yıkılmayacak duvarları olmalı… Her eklenen katta hayatın yorgunluğu değil uyanılan her güne seni uyandıran güneşe gitmek bilmeyen sevince bir teşekkür sunulmalı… Yükseldikçe saygıyı azaltan bir ters orantıdan değil yükseldikçe senide sevgiyi de yücelten bir doğru orantı kurulmalı… Göğe dayanmalı sınırları bu hayatın koşuşturmalarından uzak insanların aklının ardında fotokopi gibi çoğaltışmış aşklar değil aslı noterden tasdikli bir sevda masalı olmalı…

Nerdesin söyle yükselsin sesin bir yerlerde aynı gök kubbede başka canlarda can olsak ta yükselt sesini karışsın uzay boşluğuna benim hayatımı bölsün sesin tam ortasından… Kardeş payı yaptık bir sana bir bana sevgide ama bir baktım elimde birikmiş hüzünlerde hep sana hep sana denmiş… Ne yapıyorsun söyle hangi çıkmazlardasın hangi uçurumun kenarlarına götürüldün hangi hesaplar arasında kayboldun nereye ait olduğunu inkâr eden bir senle mi kavgan yoksa boşluğa ait olan bir bedenle mi?
Neden gözlerin avutarak bakar birilerine avuçlara damlayan her sessizlikle cebelleşir vurgun yemişsindir bilmende gerekirdi derinlikler boğar seni… Hangi yerler götürdü seni hangi taşıt hangi yol acımasızca çizip geçti içimi hangi yerlerde hangi sarılışlarda bozdun masumiyeti değiştin dürüstlüğü tenden bir kalbe…


Hayatıma hoş geldin dediğin günler kadar gerçekti çek git deyişin… Hoş geldin demiştin hayatıma acılarımı sarmaya bu kalpte atmaya… Zamanın bir köşesinde saklanan sevdam bilinmezlikler arasında böyle mi tükenecekti böyle esir mi düşecekti düşman eline… Kaç bilinmeyenli oldu bu hayat denklemi elimizde sorularla sorunlarla başka verisi olmayan… Kim çözecek şimdi söyle hangi hayat âlimi gelir açıklar gidişlerini hangi filozoflar saracak diye yaralarımı kurar cümlelerini? Üstüme sensizlikle kapanan bu kapıları hangi yürek açar ve hangi yürek bu kadar adam olup bu yarada kanar? Hangi boya hangi fırça darbesi siler şimdi bıraktığın izleri?

Sevda yolu dedik çıkarken bu yola yol vardı önümüzde hayatta dedik ona… Hangi araç bizi ulaştıracaktı yolun sonuna yolun sonunda olmak gerekirmiydi acaba? Kimle çıktığını bildiğin ama bunun dışında seçim hakkın olmayan bu yolda oy pusulaları da dağıtılmamıştı oysa… Bir isim takmak gerekirdi eskisi gibi değildi zaman aşımına uğramıştı, evrim geçirmişti ilişkilerde, başkalaşan kelimelerde cümle kuruldu adını koymak, bu aşkın adını koyalım, bir kulp takalım yapbozun son parçasını yerine koyup şaheserimizi bakalım…
Adı bu tramvay sevdalar… Gittiğin yol önünde sonuca ulaşmak önemsiz herkes için sonunda ne olduğuyla ilgilenen de yok belki de ama işine gelmediğin yerde inmek için, yarıda bırakmak için bu hikâyeleri, kaçmak için canın sıkıldığında gitmek ama kıstırıp kuyruğunu bir başka durakta geri dönmek için bu isme sığınıp kaldık… Ne diyelim hayırlısı olsun hoş geldin sevgilim hayatın gerçeklerine hoş geldin tramvay sevgilere!



Hiç yorum yok: