7 Aralık 2010 Salı

Kalabalık...


Kalabalık bir kentin doğurduğu yalnızlıktın sen. İnsanlar vardı çok insanlar. Hayat bazıları için sahneydi ama sen hep en arkadan izleyen oldun. Tek gecelik kararların olmadı senin sabırsızlığın koynunda uyumadan sabahlar oldu. Kent ışıklarından arınmıştı o gün karanlığa doğdun sen, içimdeki aydınlığı alarak. Koca bir kent burası sokak sokak çizdin buraları içine. Sen bu şehre tanrının armağanıydın çok sonralar anlayacaktın kutsanmıştın. Bazıları hayat çizgileriyle doğarlar. Hayat dosdoğrudur aslında yönlerini insanların belirlediği ve sen her şeye anlam katandın… Bir şehrin anatomisiydi çıkmaz sokaklar, bir yanı deniz kıyılarında hayatının şahidi… Bir yanı arkası dönük görmezden gelen insanlar… Sen bu şehre can verdin bir dokundun ben dünyaya geldim. En sancılı günlerdi hayatın, sen geldin. Hayatta her şey kayıptı; bedende ruh, beynin kıvrımlarında düşünceler, satırlarda cümleler,  tablolarda renkler kayıptı. Notaları kayıp bu şarkının ve inanıyordum her şey bir gün sahibini bulacaktı… Notaları terk edilmiş bir ezginin kenarında tutunurken piyanonun tuşlarına seni buldum o şarkının nakaratlarında yinelemekti hayat belki her gün kendini çocuksu hallerinle… Hayata bir ırmak gibi akmandı güç veren bana ve senin ait olduğun o yerde ırmaklar hep doğruya akardı. Yaşanılır bir hayattı senin için şehrin kalbi atardı.

Yollara koyuldun sonra. Adına ömür denilen. Çetin ve çetrefilliydi. Sen oyun kuramazdın çıkıpta oynayamazdın… Upuzun bir yol vardı yine önünde ben ancak elinden tutup seni kaldırabildim yerinden, belki öğrettim birkaç adım atmayı ama işte ordasın olman gereken yerde seni bekleyen bir hayatın başında seni bekleyen sana ait şeylere kavuşmak için. Kavuşmalar yaşadık hayatta sonra ayrılıklar tik tak sesleri bir senden yanaydı bir benden yana siyah ve beyaz gibi karışamadık hiç biz hayat olmadı hiç gri tonlarda… Sen notalarına kavuştun her dokunduğun yerde sızdırdın kelimeleri… Aldatan bir kadındı artık kelimeler her gün notalarla sevişti, anlam buldular sesle ve gözün gördüğüne bundan sonra hislerde şahitti… Yollarda yürürken biliyordum önce bembeyaz günler olacaktı ama hayattı bu ve tersine yaşanırdı ardından yakanı bırakmayacaktı puslu geceler ve sen en
çok bu geceleri sevdin tuttun elinden zorlukların yapıştın yakalarına basit, tek düze, monoton ne varsa etrafta. Sürü psikolojisi ile güderken birileri birilerini sen sesini yükselttin isyanlar çığlık oldu sende ve bir slogandı hayat her şeye rağmen güzel derlerdi.

Doğa gibisin sen, baktığında sana ait hissetmesi zor değil insanın kendini… Berraksın akan bir ırmak gibi. Her taştığında sen bende birikirdi alüvyonların o kadar çok birikmişliğim var ki senden yana göz ucumda olsan, bağrımda nefes alsan, elinin dokunduğu yerde atsam. Adımların var mesela. İzlerin… İzlerinden gelecek insanlar var. Yalnızlık kondurmazdım ve sırtını dayadığında sana boşlukta kalmazdı insan, gözümü kapatsam seni hayatın merkezine koysam orijin olsan yani her şey sende başlasa ve dönüp dolaşıp geldiğinde sormasan, açsan kollarını, alsan yanına, sussak yağmurun sesini duymak için… Sen nerde arasam oradan çıkansın. Hani şu hep denen :’’gökte ararken yerde bulduğum’’. Bulupta kaybetmeye korktuğum.

Geçmiş ayna karşısında bakıyorsun bana… Aynadaki akse şaşırıyorsun bu sen misin yoksa sırt sırta iki insan mı? Tenimde bir dokunuşsun, ruhum da bir soluk. Kendinden kaçmak istediği zamanlarda insanın sığınacağı bir limansın. Sen bir limansın ve ben karaya vuran beden… Sen hastalıktan sonra kalansın herkesin olmak istediği bir yer senin yanın… İyileştirebilirsin sevginle her şeyi ama koca gemilerin arasında kaldım bir tekne başıma, kayboldum sanki görecek misin beni? Hâlbuki yanaşmak ne zordu sana ne kadar uzaktın bulutlar gibi bir şehri sarardın dudaklarından akan kelimelerde beni sarsın…

Ben sana geldiğimde kapıların kilitliydi sınırların çok belli duvarların önümde uzanıyordu boylu boyunca... Keskindi tavırların… Merak edilesi bir bakış açın vardı zaman gerekliydi bize. Dişliler otursun yerine de işlesin hayat bizim yerimize. Yıllar kayboldu bende aylar akıttım gözlerimden elimden günler kaydı gitti seni saatlerde bekledim dakikalarca ve yaşayamadan saniyelerce bitti işte… Artık sınırlarında dikenli tellere battım yaralarımı tekrar tekrar kanattım ve senin sınırlarında kayboldum. Şimdi artık hayalet gibi dolanıyorum silik bir hayat benimkisi… Şimdi sen çalma kapımı, sınırlarımda dolaşma, batamam da sana, kanırtamam seni kendime döner oklarım, döner döner kendimi acıtırım, gözyaşlarımı ırmaklarında akıtırım, anılarımı biriktirip şehrin çöplerinde yaktırırım ve dönersen bu şehre yeniden işte o zaman bulacaksın senden yana dudaklarımdan düşen bir parça… Söylemek zor o zaman kısacağım şehrin bağırtan yalnızlığını ve açacağım kapılarımı; evime dolacak kalabalıklar ve sen bu sefer o kalabalığa doğacaksın…

NOT: Çok sevdiğim değer verdiğim Sevgili orijin arkadaşımız Sarp için yazılmıştır.her hakkı saklıdır kendi orijindir...

Hiç yorum yok: