7 Haziran 2014 Cumartesi

Yüzleşme...



     Bir gün sınav için gittiğiniz bir okul bahçesinde gençliğiniz ile karşılabilirsiniz... Elinden tutup, bir anda kendinizi bankta otururken bulabilirsiniz... Havada asılı kalan bakışlarınız geçmişinizden bir izdir, kimbilir, derin bir sohbetle olduğunuz yerden çok uzaklara gitmiş de olabilirsiniz...

     Bugün bir parantez içinde yaşadım sanki, ayrı anlamları olan kelimelerle kesişti yolum ve büyük harf ile başlamadı cümlelerim. Noktalar biriktirdim avuçlarımda, avuçlarımı rüzgara savurduğumda virgüllerle döndü bana. Kulağıma fısıldayan soru işaretleriymiş benimle birlikte oturan bankta...
     
      Önümden geçen her bir insanla geriye doğru saydım; 31, 30, 29 ... Adım adım... Meğer sayılar, sıfatlar gibiymiş yanına geldikleri isim kadar var oluyorlarmış. 31 adım çok kaldı geriye üç beş dostu kalan insan için ve 31 az kaldı her bir adımın içine 365 iz sığdırınca... Her bir insan sınava doğru gidiyordu, gençliğimin önüme koyduğu kağıda ne yazacağımı bilemez, soruları tanıyamaz oldum. Kendi hayatımın yabancısı, seçimlerim baş zanlısı olmuştum, yargılanıyordum ve hayallerimle cezalandırılıyordum...

       -Seçimler, dedi
       -Senin seçimlerin ve biz bu banktayız...

      Bir filmi geri sarar gibi sardım, seçimlerimle dolu görüntüleri. Her bir görüntü bir seçimimle bezenmiş... Bir yola gelmişim ve binbir olasılık karşımda ama ben illa ki tuttturmuşum şimdi vardığım yere beni getiren olasılığı, insan kendi sonuna kendi adımlarıyla geliyor unutmayın! Gülümsüyorum. Nostaljik bir şarkıda sözlerden ibarettim sanki "ellerim bomboş, yüreğimde bir sızı" ...

       - Yanlışlarım, dedim.

       Bir gölge gibi peşimde unutmak ne mümkün. Onlarla büyüttüm ben seni. Yanlışlarım, gözyaşlarımla besledim, katık yaptım en güzel günlerimi ve takasa verdim en huzurlu gecelerimi. Sağ yanımdan sol yanıma dönmeye utandığım zamanlarda onlarla başımı kaldırdım, ayaklarının üstünde o en güçlüyü oynamak için onlardan cesaret aldım. Hafızamdan bir bir silinirken en iyi olduklarım, ben yanlışlarımın omzunda ağladım, onlara dayandım...


      Yol aldım... Pencere kenarı seçimlerimden kendimi çok izledim. Gördüğüm her bir manzarada kendime umutlar edindim;  kar beyazı düşlerim, sararıp solan, yol kenarına biriken amaçlarımı geride bıraktım. Yol ortasındaki çizgiler biriktirdim sırtımda boydan boya, dost dedikleri duraklardan geçtim. Kısa otobüs molalarıydı; en acılı günlerimi hafifleten, mutlu günlerim ve yol tarifi aldığım insanların beni yanlış adreslerde bulacakları kayıp bir bavuldum, içi bomboş...


Yol aldım... Bir deniz kenarına vardığımda, o denize sorgusuz sualsiz daldığımda oldu, dibe vurmadan çıkamadığımda... Vurgun yediğim aşkların, son nefesim ile yüzdüğünü gördüm. Her bir kulaçta geçtiğimi sandığım limanların, huzur bulmak için olmadığını anladım... Huzursuzluğumu mavinin huy olduğu gözlerde buldum... Bir şiir molasında haykırmak istedim; " Çok yorgunum Kaptan!"
Yol aldım... Dağların denize dik olduğu coğrafyalarda, rakıyı balıkla içtim ve "şarkılar seni söyler" dinledim. Bir derin vadide, rüzgarıyla sarsıldığım kollar buldum ve bir şarap kadehini ellerimin arasına tutuşturdum. Öğrencilik günlerinde ellerde biralarla ikinci sınıf kumsallarda ezilen halkların türküsünü haykırdı. İçki tüm kötülüklerin anasıdır diyen teyzeye dedim ki; Cennet anaların ayağı altındadır...

      Bazen günahlarla bazen de sevaplarla karşılaştım, günahlarımın en büyüğü kitaplar oldu. Her bir sayfasında daha çok sordum, sorguladım. Her bir kalemle  şehirlerden geçtim, Simurg'un kanatlarıyla dünyaya tepeden baktım. Cahiliğimi ayna yaptım, kendi ateşimde yandım ve yine kendi küllerimden doğdum derken içimdeki boşluğun hareketlendiğini hissettim başımı çevirmem ile yanıbaşımda biri ve soruyordu;

- Yanınıza oturabilir miyim?

       Siz hiç gençliğiniz ile yüzleşme fırsatı bulmuşken bir anda yokluğunu ve bir bankta yalnız oturduğunuzu fark ettiniz mi? Ben bugün yanımdan kaçıp giden geçliğimle, elimden kayıp giden fırsatları düşündüm. Evet seçimler beni buraya, bu sınava kadar getirmişti ve çanlar benim için çalıyordu;

Kalk, diyordu bir ses kalk ve cevapla soruları...

Üç yanlış bir doğruyu götürmüyordu ama yanlışlarla da hayat devam etmiyordu...