7 Aralık 2010 Salı

Selin'in Nehri...

Nefes alıyordu şehir o gün. Rahatlamıştı. Hayat yaşanmak için başucunda beklerken insanın, hep çekmece içlerine saklardı. Geç kalınmışlık sarmadan ruhunu insanın; çıkarmak gerek onu tozlu raflardan, almak gerekir kitap aralarında kalmasın yaşanmışlık, küçük anlar dur duraksamaz hayatımızda nefes aldığımız, o gün elinden tutup birini gitmek istiyorsan durma. Birkaç kişide aynı tuvalde olabilir ve farklı renklere boyanır hayat, senin yorumlarında canlansa da herkesten eklenir bir fırça darbesi…

Yollarımız ayırıpta iki kişi kaldığımızda fark ettim bazı insanlar vardır; yanlarında teksinizdir aslında, yanında yalınlaşabileceğiniz kişiler çok azdır, o siz gibidir sizde o, aynı pencereden bakarsanız belki karşılıklı belki yan yana ama aynı yerde olmanın verdiği mutluluktur. Belki de aynı paydada buluşmaktır rahata erdiren. Huzur uzaklarda değilmiş yol alırken sahil kenarında dışarıdan bakarken bu resme anladım.

Bugün kapanırken zaman diliminde, karanlık çöker usulca, martı sesleri arasında yürürken anlarsınız hayat bahşedilmiş bir lütuftur aslında. Deniz ve martı tablosu insanı hayran bırakır, özgürlüğün simgesi belki de beyaz bir martı aşkın anahtarı ve o hikâyeleri zalim kral araya giripte ayırdığında fakir köylü ile prensesi martılar taşımış mektuplarla aşklarını ve bir gün düşürünce mektubu yüzyıllar boyu aramışlar aşkı deniz üstünde.  Martının denize olan aşkıdır hayat, bir girip bir çıkarsınız, martı sesleri arasında geçen bir balıkçı teknesinden bakarsanız anlarsınız deniz nasılda tutkudur.  Bazen kapatıpta kendimizi benliklerimize anlamak ne kadarda zor gelir. Tekneye çarpan her bir dalga hatırlatır küçük bir öğüt gibidir: anı yaşa, o an insanın hayatında bir bölünmüşlüktür, tıpkı teknenin ilerlemek için dalgaları bölmesi içinden geçmesi gibi…

 O gün benim hayatımın içinden biri geçti, ismi saklı gök kuşağında yıllar sonrada hatırlayacağım yol üstünde bir kestaneciye yaklaşımı belki de… Soğuk havalarda içimi ısıtan dostun sunduğu kestane tadında bir muhabbet,  ilerledik, yürüdük her an bir tatlının damağımda bıraktığı tat gibi benliğimi sardı… O an dursun istedim dünya, paylaşmak için el uzatmama gerek kalmadı o an… Bir armağandı…

 Hayat bir yer kapma savaşı olmamalıydı, herkes yerini bulurdu. O dediğinde anladım: her şeyi bırak oluruna su akar yolunu bulur… İki bardak çayın içinde dağılan şeker taneleriydi hayat ve balıkçılara bakarken hayattan çıkarımlarımdı o benim. Hani balıkçıları da yaz dediğinde bilemezdim böyle bir armoni nasılda büyüler insanı… Kelimelere sarıldığımda o anları ölümsüzleştirmek için karşı kıyıya geçecektik belki de. Birlikte yollar aşacaktık, hayatta küçük mutluluklara tutunmak lazım, hırsını alıp arkana yol almak,  bu kadar basit, bu kadar verici değildi hayat o anı söküp aldık biz, anlattığında sesinde olan duygu yoğunluğuydu, onun gözüyle hayat küçük bir kızın yağmurlarıydı, gözyaşı ıslatmasa da bizi, çıkarken yağmura tutulmamız bundandı… O hediye ettiği birkaç saatte biz hayatın şiirini yazdık:


Bakışlarında akıyordu hayat
Aslında basit bir denklem
Yaşam denen sanat

Söylenmesi zor
Birkaç cümle
Ya da bir iki kelimede

Onu bekliyordu
Bugün içimden geçti
Anlar hediye etti

Yaşanmışlıktan yana
Saf ve anlamlıydı aslında
Bir balıkçı kasabasında

Yaşanan bir hikâye
Zaman için saat veya saniye
Ananesi bekler evde
Düşünceli
Bir o kadar sevgili
Gerçekleşecek biliyorum
Hayattan yana beklentileri

Ve bir dua saatinde
Ellerimin içinden akan
Dudaklarımdan
Gönlüme kayan
Hayırlarla dolu bir hayat
Bu onun hikâyesiydi
Adı da
(Selin’in)
Gür akan nehriydi…


Hiç yorum yok: