28 Aralık 2010 Salı

Kalp Ağrısı...

kalabalık caddelerden geçiyorsun,kırpışan binlerce gözün içinden..
bir çocuk görüyorsun, olabildiğince yalnız..
tutmuş şehrin elinden denizlere yürüyor.
gülümsüyorsun ona.. 


sen o çocuksun şimdi; ürkek, telaşlı .
hiç bişey yok ki şimdi önünde uzayıp giden sokaklardan başkayan yana yürüyoruz seninle , yana yana ..
ama bundan haberimiz yok! 
sen küçücük bir kadınsın avuçlarıma sığıyor yüzün..
bakıyorum ellerime ,yoksun !
git diyorsun; kalıyor yüzün..
ben hangi sokağın köşesini dönsem sen bir yokuşun başında kayboluyorsun .
sokaklar..
muzip çocuklar gibi yer değiştiriyor içimizde bir anlamı olmalı bunca geç kalmışlığımızın diyorum bir anlamı olmalı ellerimin ellerini bir körler gibi arayışının..
şehrin seni masalladığı o çocuğun rüyasında uzanıyorum ellerine 
oysa benim ellerim korkuyor ellerinden..
gözlerim korkuyor gözlerinden..
neden bu şehir, bu sokaklar, bu gökyüzü seni adımlıyor?
Seni!yasağını sayıklarken durmadan kulaklarıma ama neden denize koşuyorum? 
çünkü yasaklanmış bütün aşkların gölgesi denize düşer..





Neden hiç yıldız yok?
Ben yıldızsız gökyüzünü sevmiyorum.
Onlar hep orda olsunlar istiyorum.
Süslü olsun yani gökyüzü.
Bana yıldızları getirebilirmisin?
Onlar, yani yıldızlar kaybolmuş aşıklar gibi dimi?
Yaşayamamışlarda o yüzden gökyüzüne asılı kalmışlar sanki.
Bak tam şurda parmağımın ucunda .
Oradan göz kırpıyorlardı bana.
Dedilerki : " Tahir olmakta ayıp değil zühre olmakta.Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil".
Söz verdim onlara, Aşklarını aşklarıma katık edicem diye.
Yıldızları getir bana.Getirki yansın avuçlarım.Aşığım Sana !





ey örtüsüne bürünen gece kadar güzel sevgili
şimdi gerçekleşen bir rüya,tamamlanmış bir fetihsin bana
merhaba ey yollarına döküldüğüm
fethi cana safa gelen merhaba
ey akıncılarımı barındıracak şehir
benim şehrim merhaba

boyuna kanıyor,nasıl süzülüyorsa,akıyorsa nil
ehramlar şehrinden
öylece akıyorsun içimdeki şehirden.
şehirler ki tüm tebaası sen
şehirler ki tebaaya hayat veren sen
şehirler ki en girilmez kapıları sana ram olmuş
benim efendim merhaba

en alt basamakdan yola çıkıp da
on sekiz bin alemin kendisi olan merhaba
çok mu yoruldun gecenin ordularını aşarken
çok mu çıkmazlardan geçti yolun bana gelirken
gözlerimle gören deniz,gözleriyle
ağladığım merhaba
ey yağmurun sevgilisi
ey mısırın yorgunve siyah gülü
ırmak olarak bana akacaksın unutma,
gül dikenine dayayıpta sinemi
öleceğim unutma
ey arka bahçelerin incisi
ey adım adıyla bile yazılacak olan merhaba
seni buldum tamamlandım merhaba

şimdi üzerinden güneş geçen aydınlık bir duvara
parmağımın ucuyla
bir Z çizdim,ben:YUSUF
yanına bir Ü,sonra bir L
sonra bir E,sonra Y,ve HA
ZÜLEYHA
MERHABA

bir nar çiçeğine yürüdüm mevsimler boyu
bir çöl yorgunluğu çöktü üstüme
bir vaha sekinesi indi kalbime
kuyunun dibindeyim kervanlar bulsun istemem
gömleğim kanlar içinde
köle pazarlarında satıldım ya
sensiz geçer akçem yok aşk mezadında
ah benim devletim,ah benim ülkem
benim ömrüm
merhaba

ben ,Yusuf , sınanmış bir kalbin sahibiyim şöyle buyur bu kalp senin efendim

ŞİMDİ BEN,YUSUF,TUT Kİ MISIRA AZİZİM,EFENDİYİM
BOYNUMDAKİ KÜNYEDE HALA VASFIM YAZILI:
ZÜLEYHA YA KÖLEYİM

nazan bekiroğlu
yusuf ile züleyha
kalbin üzerinde titreyen hüzün





Parmak uçlarınızda yükselip yıldızları toplayabileceğinize eminken siz, ayak bileklerinize atılan bir jilettir hezimet.
Pis bir gürültüyle düşersiniz ve gökyüzüne küsersiniz.
Sonsuz uykuya dalabilmek dalabilmek için yıldızları saymaya başlarsınız, düşüpte kaldığınız yerde öylece.12 milyon 803,
12 milyon 804, 12 milyon 805 .....

Hiç yorum yok: