7 Aralık 2010 Salı

Komada Martı...


Olduğu yerden doğruldu, rafa uzandı, birkaç eski mektup tozlanmıştı onları aldı telefon çalıyordu, koltuğun kenarına yeni ilişmişti. Bir şarkı koymuştu onu özümsüyordu... Şarkı geçmişten gelen bir dost sesiydi… Zira telefonu açtığında da aynı sesi duydu…
—“yine oldu’’ dedi telefondaki ses
—“yine gitti’’…
Ve her gidende hatırlanan bir dost olarak üzülmekten başka bir şey düşmüyordu payına. Hâlbuki son karşılaştıklarında ne kadarda acımasızdı. Sözler nasılda yüzüne çarpmıştı kadının… Hataları ve bedelleri yalnız bir kuytuda solumaktan başka bir şey değildi, bütün dost ellerinin çekildiği o zamanda…
—“ne yapabilirim’’ dedi kadın
—“ne yapabilirim, bu sefer bulaşmak istemiyorum’’
—“bu sefer bulaştırma beni kirletmek istemiyorum’’dedi…
Bir kere bulaşmıştı, içi acıdı kadının, kendine ihtiyaç duyan bir ses ve yılların getirdiği ile sesini kıstı;
—“tamam, bu da geçecek ben varım’’ dedi…
Hâlbuki o daha çok kısa zaman önceydi görmek istemiyorum diyen, yanıma onun kokusuyla gelme diyen, onun kokusu, onun bakışları üstüne düşünce ben nasıl bakarım nasıl dokunurum sana diyen… Kadının önünde iki yol vardı, hani o şarkıdaki gibi iki yol var demiştim ama hepsinin sonu aynı yani hangisinde yürürsem yürüyeyim herkes payına düşeni alacaktı, ben hem senden oldum hem ondan, eksilterek yaşadım sanki her gün aynı şeyi yaşarcasına demir attım geçmişe, sanki hep orda kaldım, her gün mahkeme kurdum beynimde, aklamak istedim kendimi senin karşında ama kendimi idam ettiğimde kendi sesimde, susturamayınca vicdanımın sesini en çok o zamanlar kanattı içimi, çizip geçtim sana verdiğim acıların bedeliydi, acı ellerime kadar inmişti ellerim bile acıyordu sanki benden geriye ayak izlerim hep kanamalarımdı…
Hayat kanayan bir yaraydı dedim paslı bir bıçağın açtığı ve bıçak dostun elinden elime düştü bir ara dost sandı ki ona karşıydım, hayır ben oklarımı hep kendime sapladım. Kendi boşluğumda o kadar yoktum ki o kadar nefessiz kaldım ki bir gün ben olan adam bile dindiremedi acımı… Hayat tek yönlüydü ve doğrultumu şaşırmıştım, hâlbuki ben sana doğrular çizerken meğer ne kadarda teğet geçmişim ve ben ne kadar geride kalmışım. Puslu bir cama yazılan yazı gibisin ömrümde… Hani derdin ya biri gelsin seni senden çok sevsin, sen gitsen de dünyayı dolaşıp gelsen de sevsin seni… İsterdim dost çok isterdim gökkuşağında uzak iki renk gibiyiz artık… Derin vadilerden akan iki nehir… Keskin sınırlarda iki zirve, sırt sırta iki düşman belki de artık, nefretinde yok bana karşı ve bendede sana kalmadı hiçbir şey bitti, sevgili gibi yarıpta içimi gittiğinde… Oldu bir kere geri alınamaz sözler çıktı ağızdan, yayından çıkmış ok gibiydi kader tutmaya çalıştıkça nefesim kesildi… Aynı adamda bizi buluşturan neydi bilmiyorum, bendim sen gibi ya da sendin ben gibi… Bir elmada iki yarım olabilirdik aslında ama aramıza başkalaşan kişilikler girdi, uzak zamanlarda kaybettiklerimiz. Şimdi eşitlenmiyorsa paydalar benden uzakta bile, hala aklımın köşelerinden çıkıp geliyorsan bir şarkıyla, ses oluyorsan vicdanımla, bir koku duyduğumda seni hatırlatan en yaşanılmaz anlar… Belki zamana güvendim, geçince affolunacağını düşünmekti beni yaşatan ama artık her oturduğumda, koltuğa iliştiğimde senden kalan bir iki satırla geçmişe atılan demir artık kalınamaz oldu, fırtınalı olsa da hayat akıp gitmek gerek, uçup engin gökyüzünde kaybolmak gerek, bir yunus gibi kaybedince yarışı geminin pervanesinde intihar etmek gerek… Ayağı değdiğinde suya bir hançer saplanır bağrıma, kelimelerim bile sen söz konusu olunca dönüyor arkasını, herkes giderde onlar kalırdı ya yok sen haklısın… Üç yanlış sildi hayatından beni. Ve bende üç doğrun vardı bir yanlışı affettirmeyen… Artık siyah beyaz gibi gece gündüz gibi peşpeşeyiz kovalarcasına günleri, ayları, yılları artık kavuşamayız. Ayrı coğrafyalarda yaşamak tercihini kullanıyoruz ne varsa bağlayan bizi hepsini koparıp attık, artık bir telefonda ses kapıda bir yumruk olamayacaksam, şuan bu vakit birkaç kelimeye sığınabiliyorsam affet beni, hep sen haklıydın, ben bilinçaltının mağduruyum, hiçbir psikolog koltuğu aklayamaz beni, hipnozum geç kaldı ve ben kendi içimde kendi paradokslarımla baş başa cezama razıyım ama unutma iyeleşemeyen bir tek sen yoksun geride anla beni de…

              Her şey yarım kaldı
              Artık komada martı…



Hiç yorum yok: