7 Aralık 2010 Salı

Maskeli Balo...






Çoktan beridir yazılar yazıyorum, ilk cümleye başlamak en önemli olanı gerçi konu aklımda yazmak istediğimde biliyorum ama işte başlayamamak sorun… o ilk cümleyi yakalamak tıpkı karışmış bir yumaktan ipin ucunu yakalamak gibi…

Yazılarımı okuyan insanlar bir sürü sözler söyledi ama sen, sen ne dedin? Kara mizahçı yazıları biraz daha sakla, evet, gizleyelim acılarımızı o kadar derinlere gizleyelim ki sadece uyuşmak çözüm olsun, sadece uyuşma hallerinde görelim gerçek yüzlerimizi. Hâlbuki ne olacak birkaç metre derinlik yetmez miydi gizlenen kişilikler için ama yok şimdi allayıp pullayım, kelimelerimi hazırladım, sana eşlik etsin diye bu maskeli baloda…

Acı vardı evet, kelimelerimden kan damlıyordu. Keskin bıçak parmak uçlarım kendi tenime geçirmiş bekliyorum öylece. Ağlıyorum sabahlara kadar, kaç gece devirdim sen biliyor musun? Bu cümleler karamsar ama gözyaşlarım hep gamzelerimden geçer be kara mizahçım bilmez misin her ağladığımda duraklarını gülümsemelerden seçer yani aslında gülmek ağlamakla eş değerdir bende, o yüzdendir yazdıklarım ağlatırken güldürmez seninkiler gibi. Gülen her suratta bir gözyaşı kayıptır, kelimelerim gider bulur hepsini…

Karamsarım evet ne olmuş yani. Aynı gözlüklerle bakmıyorum diye hatta ben çıplak gözle baktığım için neden sorun olsun ki? Çıplaklık iyi değimlidir birkaç çaputla ayakta durmaktan? Ne var yani giyinince ne oluyor yani örtülü diye altında ne olduğunu bilmiyor musun ya da örtülü diye onun orda olduğu gerçeğini kim değiştirebilir ki? İşte aynen böyle her şey karaysa, insanlar bunun üstünü örtmüşse ya da sırf görmemek için doğuştan körlüğe razı gelmişlerse ya da gözlüklerle dolaşıyorlarsa bu her şeyin kara olduğunu değiştirmez ama pardon unuttum bu maskeli baloydu… Herkes önceden kabullenmişti yola çıkarken daha oyunbozanlık yapan benim, küçükken oyunları bölende hep ben olurdum, kurallar bünyemde alerji yapıyorsa yapacak bir şey yok, cız uzak dur demekle uzak duracak dönemlerden geçtik, o yolar bitti, çok döndük tırmandık, inişe geçtik, hani dibe de vurduk en sonunda. İşte nerde olursan ol hep kapkaraydı resim elindeki fırçada paletindeki renklerde… Çünkü aslında hiçbir şey yoktu yoklukta kaybolmuştu, ben bunu kabullendim, senin yadsıdığın, sadece içtiğin zamanlarda kabullendiğin, ayık zamanlarda benden kaçışın bundan, korkuların öğretilmişlikten değil hep var olduklarından korku ve bunun için bir şey yapamayacağından çaresizliğin…

Giriş kadar sonuçlarda önemlidir yazıda. Genel yargılar böyle ya da okuyucuyu düşünen yazar kişilerin derdi. Hâlbuki yazıyı istediğim yerde sonlandırırım, keyfimin kâhyası mısın der gibi koyarım noktamı. İstersem sonuna gelmem, bakarsın öyle, amacım öğretmek değil ki, olsaydı giderdim sonuna kadar, amaç yok burada, burası ayrı, anla, hayat değil, yaşamak için sebeplere ihtiyacın var, sürece hatta ve etkilenen sonuçlara… Ama burası benim çöplüğüm ötmek istiyorsan hadi kendi çöplüğüne…

Hiç yorum yok: