7 Aralık 2010 Salı

Gece esintileri...


Gözleri kan çanağı aynadan yansıyan, yüzüne çarptığı her suyla akıp gidiyordu uykusuzluğu. Açamıyordu gözlerini yarasalara öykünmüştü ya tam bir yarasa gibiydi artık belki bit tür hastalık kafasını yastığa koyduğunda uykuya değil de hayata akışı… Derse yetişmesi gerekiyordu hep bir erteleyerek saatleri geçiştirdi bilgisayarın başında biri geliyordu biri gidiyordu hepsine yetişmeye çalışıyordu. Herkes gelip geçiyordu kimse onunla sabahlamıyordu ama o herkesi; yatağında bir anne şefkatiyle üstlerini örtüp, hatta bazen hikâyelerde anlatıp ışıklarını kapatıyordu. Hayattan eksiltince insanları yalnızlık kalıyor geriye… Eksilen sürekli kendisi oluyor hep bir eksiltende var kalanları topladığında bir avuç bile etmiyordu. Aza kanaat be bizimkisi diyor… Yazılara sığınıyor acımasızca, yüzünü eğiyor kelimelerin koynuna girmek için elinden bir şey gelmez, kimin kimden doğduğu da belli değil. Yazamıyor, satırlar akıp gitmiyor, bir deniz kenarında ayın gölgesi denize düşmüş yakomazlar yakalıyor yalnızlığını, hani utanmasa şizofren ayaklarında balıklara anlatacak anılarını, acılarını bırakıyor her şeyi harfleri bile baş başa bırakıyor iniyor deniz kenarına, birden düşününce yok oluyor o küçümsediği dünya, cümleleri ile dize getirdiği bir avuç yer ne kadarda büyüyor ne kadar uzuyor gece dünyanın öbür ucundaki insanı düşünüyor, oraya mı göç etsem diye 6 ay gece… coğrafyaları atlayarak yaşamak istiyor bir çocuk gibi emeklemek zor geliyor, koşmak istedikçe düşüyor ,her defasında kalkıyor ama hep bir umudu tüketircesine …hikayeler arıyor kendince ,uydurma yapamazdı, hayal gücü gerçekliğe sahip ancak onu karıştırabilirdi ,kafasında birilerini arıyordu acıları ile besleneceği ,bu gecede aç bir kurt gibi hissetti kendini, kendi ölüsü başında bekleyen akbaba gibi ,çölün ortasında bir kaktüs gibiydi suyu kendinde depolayıpta kimseye  çaktırmayan …artık paylaş diyordu bir ses, toplama bunları kendinde ,ne istiyorlardı neden rahat bırakmıyorlardı? Eteğimden saçılan kelimelere kimler sahip çıkmak istiyordu? Hâlbuki gerek yoktu hayat sadece bu konuda cömert davranmıştı… Bir ırmaktı önceleri kendini paylaştığı, o ırmaktan kana kana içti, her içtiğinde büyüdü içinde kelimeler hani bir ağaç vardı her mevsim açan ve meyvelerini kelimelerden yana veren, sulamak için hikâyeler lazımdı tren raylarında acılar, otobüs terminallerinde vedalar lazımdı, arkasını dönüp giden adam aşkından gebren kadın lazımdı, ağaçta beslenmek istiyordu… Bulamadığında hikâyeleri besleyecek ağacını, damarlarını kesti akıttı kanını, sonra kalbini, beynini yem etti. Artık dilek ağacı gibiydi kelimeler içinde, bir çaput bağlayan ve karşılığında sadece ümit eden biri gibi… Yeter dedi yeter gelmeyin kelimeler düşmeyin sapır sapır içime artık can istiyorum yanımda, bir nefes artık, bakacağım iki göz ve artık uyumak istiyorum ta ki bir başka hikâyede soluk alana kadar, başkalarının hikâyelerinde acı çekene, giden olup gidene kadar… Bir gün biri sordu gitmek mi kolay kalmak mı düşündü; giden kokusunu ne kadar alıp gidebiliyorsa kalanda da o kadar vardır kokusu…
Var sen düşün hangisi kolay şimdi uykuya ruhunu satmak mı kolay olan sabahlara, sabahlardan akşamlara beklemek mi bu ıssız koyu…

Hiç yorum yok: