5 Şubat 2014 Çarşamba

Şeytanımla hesaplaştım...

          Beyaz bir kâğıda değen ilk nokta, tuvale düşen damla yok ederdi masumiyeti ve hiç bir şey eskisi gibi olmazdı… Bir yaprak çevirip benliğinde, yeni doğan günle birlikte biraz daha eskiyor o masumiyet, eskiyor güzelliklerimiz… Ruhuna düşen o ilk günah tohumu yeşeriyordu ve arkanı dönmek nafile bir çabaydı çünkü : “ Bir günahtan kurtulmanın yolu ona teslim olmaktır” diyordu Oscar Wilde...


          Günahlarına teslim ediyordu kendini belki de şeytan ile oturup anlaşma yapıyordu… Her şey haz ve ölümsüz güzellik için ve soruyordu: “Bunun için ruhunu şeytana satar mısın? “diye… Bir yadsıma anıydı ağzından çıkan evet sözü ile bir sayfa daha devirişi, elinde Dorian Gray’in Portresi…

         Düşünmeye başladı insanı ruhunu ve yaşamını… İnsanı duyguları yönetiyordu ve hiç birimiz bilmiyorduk dümene hangi duygunun geçeceğini… Öğretiyorlardı sadece bilinçsiz bir şekilde…

          Korkuyu düşündü, kazanılmış bir yazgı mıydı korku? Sıyrılmak mümkün değil miydi?

           Attığı adımları hesaplayarak başladığı yaşamda her adımda düğümlerini çözerek nefes almaya çalıştı... Dünyaya sadece var olmak için gelmediğini biliyor zevki ve güzelliği keşfettiği bedeninden, ayrılma korkusuyla uyanıyordu her sabah… Düşündükçe korkunun esiri oluyor, korktukça resmine bir günah işliyordu… Her zaman olduğu gibi insanın dışıyla birlikte içi de çürüyordu… Zaman acımasız darbeleriyle saldırıyor korkularımızı besliyordu...

          Birkaç sayfa ötede rastlasa da aşka bir mezar sahnesinde son buluyor hikâye… Aşka geldiğinde sıra biraz daha durup bekliyor, sorgulamaktan vazgeçiyor yeni bir korkuyla… Yaşamak bir yana arkasını dönüp gidiyor bir gece ve perde kapanmadan alkış sesleri arasında intihar ediyor kadın masumiyeti ile birlikte... Koşarak geçiyordu kelimelerin üzerinden ve Dorian’ın kendini girdapların içine nasıl attığına şahit oluyordu… Herkesin kendinden kaçtığı bir tavan arası vardı zihninde… Sırlarını saklıyordu üstüne kapattığı kapıların bir anahtarı göğsünde… Dizginleri bıraktı aklının ve her günahla bir fırça darbesinden var oldu…

         Hesaplaşma zamanı geldiğinde cüretkâr bir sesle tüm günahlarını kustu şeytan… Yaşamak isteyipte yaşayamadıklarımızı başkalarında mı var ediyorduk bir şekilde… Değip geçtiklerimizde belki de kesip geçtiklerimizde, çok daha ileri gidip bedenimizde var ettiklerimizde… Hiçbir bahane durduramaz vicdanına sürüklenişini onun… Şehvetle başlattığı oyunlarını kırık kalplerle tamamlayıp, bedel ödemeden kalktığı masalarda onu bekleyen ruhlarla hesaba çekilecek ve sonuna geldikçe anlıyoruz ki cehennemde bizimle cennette…

           Ve ikinci bir sesle Oscar Wilde içimizde, iç sesimizde… Gerçekleri bilemiyoruz… Zevk ile var edip, şehvet ile besliyoruz, korku ile yaşayıp, pişmanlık ile son buluyoruz… Parça parça tamamlıyoruz kendimizi ve vardığımızda bir sona: “keyif ise her şeyi tattım. Mutluluk ise asla.” diye asıl anlatmaya çalıştığı son bir cümle…



         NOT: Dorian Gray (2009) filmini izlemenizi tavsiye ederim...

Hiç yorum yok: